Ders Ortağım | ÖSS, YGS, LYS, SBS, KPSS Matematik, Geometri, Fizik, Kimya, Biyoloji, Türkçe, Edebiyat, Tarih, Coğrafya..

INKILAP TARIHI

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 Ekim 1918)

Nedenleri:
Wilson İlkeleri’ne güvenilmesi.
Bulgaristan’ın I.Dünya Savaşı’ndan çekilmesi.
İttihatçılar savaşın kaybedilmesinin sorumluluğu kendi üstlerine kalacağından ülkeyi terk etmişlerdir.
Ahmet İzzet Paşa Kabinesi İtilaf Devletleri’nden ateşkes yapılmasını istemiştir.
Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda Osmanlı Devleti Bahriye Nazırı Rauf Orbay ile İngiliz Amirali Calthrope arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır.



a) Osmanlı Devleti’nin Egemenliğini Kısıtlayan Hükümler:

Boğazlar tüm devletlere açık olacak ve İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.
İtilaf Devletleri, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durumda herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecek (7.madde).
Vilâyât-ı Sitte’de (Altı il; Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Bitlis, Sivas) bir karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri buraları işgal edebilecek (24.Madde).
Bütün haberleşme-ulaşım araç ve gereçleri İtilaf Devletleri’nin kontrolüne ver
ilecek.
b) Askeri Hükümler:
Güvenliği sağlayacak askerden fazlası terhis edilecek.
İtilaf Devletleri ve Ermeni esirleri serbest bırakılacak.
Türk askerleri İtilaf Devletleri’nin kontrolünde kalacak.
Hicaz, Yemen, Suriye, Irak ve Trablusgarp’taki Türk subay ve askerler en yakın İtilaf devletine teslim edilecek.
c) Ekonomik Hükümler:
Toros Tünelleri İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.
Tüm demiryolları ve donanma gücü İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak, gemiler limanlarda tutuklu kalacak.
Silah, cephane ve orduya ait tüm mallar İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak.
Yer altı ve yerüstü zenginlik kaynakları İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak.
Ülkenin ihtiyaç fazlası kömür, akaryakıt ve deniz gereçleri dışarıya satılmayacak.

Mustafa Kemal


30 Ekim 1918'de Mondros


Mütarekesinin imzalanması ile


savaşın sona ermesi üzerine 7.Ordu


Komutanlığı uhdesinde olarak


Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı


Liman Von Sanders Paşa'dan devraldı.


Mondros Antlaşması’nın Sonuçları:
Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir.
İttihat ve Terakki Partisi, adını Teceddüt Partisi olarak değiştirmiş ve kendini feshetmiştir.
Ermeniler korumaya alınmış ve doğuda bir Ermeni Devleti kurma zemini hazırlanmıştır (24.madde).
Antlaşmanın 7. maddesi Osmanlı topraklarının işgalini kolaylaştırmıştır.
İlk olarak İngilizler Musul’u işgal etmiştir (3 Kasım 1918). Ardından Urfa, Antep ve Maraş’a girmişlerdir.
İtilaf Devletleri’nin donanmaları İstanbul önlerine gelmiştir (13 kasım 1918).
İşgallere karşı Türk milleti tarafından direniş cemiyetleri kurulmuştur.
Azınlıklar da işgalleri kolaylaştırmak için zararlı cemiyetleri kurmuştur.
M.Kemal Suriye-Filistin Cephesi’nde iken, yabancı işgaline açık bırakan maddelere tepki göstermiştir.
İstanbul Hükümeti, Yıldırım Orduları Grubu’nu ve VII.Ordu Karargâhı’nı kaldırmış, M.Kemal’i Harbiye Nezareti’ne almıştır.

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Sonra İşgal Edilen Yerler
İngiltere Fransa İtalya
Musul Adana Antalya
Urfa Urfa Kuşadası
Antep Antep Fethiye
Maraş Maraş Bodrum
Batum Mersin Marmaris
Kars Dörtyol Konya
Samsun
Merzifon

YUNANİSTAN:
İzmir


Not:İngiltere, Mondros'tan sonra işgal ettiği Urfa, Antep ve Maraş'ı Paris Barış
Ko

AMASYA GENELGESİ
(21-22 Haziran 1919)

 


     M. Kemal Paşa çalışmaların bir program şekline getirilmesi gereğini görerek Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa'yı Amasya'ya davet etti. Refet Bey ise daha önce geldi. Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa 19 Haziran'da Amasya'ya geldiler. Amasya'da buluşan dört subay, M. Kemal Paşa tarafından 18 Haziran'da hazırlanmış, hatta Trakya'ya bildirilmiş bulunan metin üzerinde çalıştılar. Refet Bey imzalamakta biraz duraksama gösterdiyse de Ali Fuat Paşa'nın kendisini ikna etmesi üzerine imzaladı. Böylece dört bu subayın imzası ve Konya'da bulunan Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum'da Kazım Karabekir Paşa'nın da onaylamasından sonra bu genelge 21-22 Haziran 1919 tarihinde ilgililere duyuruldu. Yeni Türk Devleti'nin kuruluşu yolunda ilk önemli adım olan ve Ali Fuat Paşa'nın "Kutsal İttifak" dediği bu genelgenin başlıca noktaları şöyleydi:

     1- Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
     2- İstanbul'daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor.
     3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
     4- Ulusun durumunu ve davranışını gözönünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
     5- Anadolu'nun her yönden en giivenli yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin tezelden toplanması kararlaştırılmıştır.
     6- Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
     7- Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu iş, ulusal bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlere kimliklerini gizlirerek gelmelidirler.
     8- Doğu illeri adına 10 Temmuz'da bir kurultay toplanacaktır. O güne kadar öteki il delegeleri de Sivas'a ulaşabilirlerse Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas'ta yapılacak genel toplantıya katılmak üzere yola çıkarlar.

     Amasya Genelgesi Türk Ulusu'nu, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşına çağıran bir ulusal uyanış alarmı idi. Türk Ulusu'nun bu çağrıya uymasının gerekçesi ve kurtuluş için uygulanacak programı ve amacı belirleyen bir bildiriydi. İlk bakışta dört subayın başkaldırması şeklinde görülen bu genelge, içerdiği hükümler yönünden gerçek bir savaşın, yani "Ulusal Mücadele" nin fikrini ortaya koyuyordu. Vatanın bütünlüğünün tehlikede olduğu ve ulusun yok kabul edildiği belirtiliyor, bu durum karşısında ise ulusun bağımsızlığının yine ulusun azim ve kararı ile kurtulacağı açıklanıyordu. Ancak ulusun iradesinin ortaya çıkarılabilmesi için bir "Ulusal" kurulun varlığının gerektiği, bunun için de Anadolu'nun en güvenli yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin en kısa zamanda toplanması ve bunun ulusal bir sır gibi saklanması isteniyordu. Ulusun azim ve kararı ile Anadolu'da Padişah iradesinin yerine yeni bir iradenin geçmesini hazırlayacak olan bu bildiri, M. Kemal Paşa'nın "Ulusu ve orduyu durumdan haberdar etmek ve Osmanlı Padişahı ve müslümanların Halifesi'ne karşı isyan ettirmek" düşüncesinin uygulamaya konması idi. Bu bakımdan Amasya Genelgesi bir devrim bildirgesi idi.Her ne kadar Padişah doğrudan hedef alınmamış ise de, Anadolu'da M. Kemal Paşa'nın liderliğinde oluşan ve örgütlenen ulusal irade, yüz yılların dini ve geleneksel Osmanlı iradesini yıkıyordu. Bir yandan düşman işgaline karşı başlayan bu örgütleniş, diğer yönden ulusal egemenliği sağlamak için Padişah ve onun temsil ettiği değerlere karşı da yapılıyordu. Bu nedenle "Ulusal Bağımsızlık" ve "Ulusal Egemenlik" iç içe birbiriyle bütünleşmiş bir şekilde başlıyordu.

     Amasya Genelgesi Anadolu'daki bütün sivil ve askeri makamlara bildirildi. Bundan ayrı olarak M. Kemal Paşa İstanbul'da bulunan bazı önemli kişilere bu bildiri ile birlikte birer mektup yollayarak, yalnız mitingler ve gösterilerle büyük amaçların gerçekleştirilemeyeceğini, ancak ulusun bağrından doğan güce dayanılırsa kurtuluşun sağlanabileceğini, zararlı propagandaların durdurulması gerektiğini ve artık "İstanbul Anadolu'ya egemen değil, bağlı olmak zorunda" olduğunu belirtti.

     Amasya Genelgesi'nin gizli tutulması istenmekle beraber, bunun gizli kalması mümkün değildi. Ülkenin her yerinde Sivas'da yapılacak kongreye gönderilecek üyeler seçilmeye başlandı. Anadolu'daki bu gelişmeler işgal kuvvetlerini endişeye düşürdü. İstanbul Hükümeti'ne baskı yaparak M. Kemal Paşa'nın İstanbul'a getirilmesini istediler. Zaten Padişah ve Hükümet de bu gelişmelerden hoşnut değildi. 22 Haziran 1919'da Hükümet M. Kemal'in görevinden azli için karar çıkarttı ve 23 Haziran'da bu kararı bütün vilayetlere bildirdi. İstanbul Hükümeti M.Kemal Paşa'nın görevinden alındığını bildirip, emirlerinin dinlenmemesini isterken Harbiye Nezareti de O'nun yerine Üçüncü Ordu Müfettişliği'ne Kazım Karabekir Paşa'yı atamaya çalıştı, fakat Karabekir bunu kabul etmedi. M. Kemal Paşa bu sırada Amasya'dan ayrılmış bulunuyordu. İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey'in bu girişimleri başarısızla sonuçlandı. M. Kemal Paşa'nın emirleri uygulanıyor, İstanbul ise çaresiz kalıyordu.

ERZURUM KONGRESİ ( 23 Temmuz – 5 Ağustos)

Nedenleri:

• Doğu Karadeniz’de Rumların, Doğu Anadolu’da Ermenilerin ayrılıkçı hareketlerine engel olmak,
• Doğu Anadolu’nun işgaline engel olmak, buradaki Türk nüfusunun korunmasını sağlamak,
• Toplanacak ulusal kongre için bölge halkının desteğini almak,
• Doğu Anadolu’da direnme güçlerini birleştirerek etkili faaliyetlerde bulunmak,
• İtilaf Devletlerinin Wilson ilkelerine ve Mondros Ateşkesine aykırı davranmaları, Türk ulusunun her türlü haklarını ayaklar altına almaları,
• İtilaf Devletlerinin 24. maddeye göre Doğu Anadolu’ bir Ermeni Devleti kurma kararını açıklamaları,
• İtilaf Devletlerinin Brest-Litowsk Antlaşması’nı tanımamaları.

Önemi:

• Bölgesel bir kongre olmasına karşın ulusal kararlar alındı,
• Temsil heyeti kuruldu,
• İlk defa milli sınırlardan ve yeni bir hükümet kurulmasından söz edildi,
• Kapitülasyonlara karşı çıkıldı,
• Ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik ilke olarak alınır. Bu yönüyle devrimci nitelik taşır,
• İlk defa manda ve himayenin kabul edilemeyeceği açıklandı,

NOT: Doğu Anadolu’da ki milli derneklerin tümü “Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirildi.

NOT: Erzurum Kongresi Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Erzurum şubesinin çalışması ile gerçekleşir.

NOT: Erzurum kongresi ulusal kurtuluş savaşının düşünceden eyleme geçişinin ilk belgesidir. Bu kongre Mustafa Kemalin yetki sorununu da çözer. Rütbesiz, nişansız olan Mustafa Kemal teksil kurulu başkanlığına seçilir. Böylece Kurtuluş Savaşının önderi olur.

NOT: Mustafa Kemal ve Rauf Orbay’ın katılması kongreye ulusal nitelik kazandırır.

Kongre’nin Karşılaştığı Güçlük


• İstanbul Hükümetinin Mustafa Kemal için tutuklama kararı çıkartması,
• Kongreye katılacak delegelerin Erzurum’a gitmesinin bazı valilerce engellenmesi.


NOT: Amasya Genelgesinde yer alan “Milletin istiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır.’maddesi Erzurum Kongresinde “Kuvva-i Milliyeyi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak temel prensiptir” maddesinde karara dönüştü. Bu kararla;

1. Milli irade kavramı yerleşti,
2. Saltanatın kaldırılacağı, milli devlet kurulacağı anlaşılır,
3. Halk yönetimi olan cumhuriyetin kurulacağı anlaşılır.

SİVAS KONGRESİ (4-11 Eylül )

Kongre Toplanmadan Önce Yaşananlar:

• Mustafa Kemali başkan seçmek istemeyenler direnmiş ancak başarılı olamamışlardır,
• Manda ve himaye yeniden gündeme gelmiş ve kesin olarak reddedilmiş,
• İstanbul Hükümeti tarafından kongre bir ittihatçı kongresi olarak itham edilmiştir.

GEREKÇESİ:

• Amasya Genelgesi doğrultusunda yürütme kurulu oluşturmak,
• Kararları ulus adına almak,

NEDENLERİ:
• Sivas’ı Fransızların işgal etme korkusu,
• Mustafa Kemal’in yolunun kesilmek istenmesi,
• Delegelerin Sivas’a gelmesinin engellenmesi,
• Osmanlı Hükümetinin kongreyi basıp dağıtmak üzere Ali Galip i göndermesi.

*Manda ve himaye konusu ile yeni bir hükümet kurma düşüncesi konuşuldu.

NOT: Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirildi.

Kongrenin Özellikleri:

• Ulusal amaç için bölgesel cemiyetler birleştirildi,
• Kuvva-i Milliye tek elde toplandı,
• Misak-ı millinin metni açıklandı,
• TBMM için demokrasinin tohumları atıldı,
• Açıkça devlet kurma düşüncesi ortaya atılmamıştır.

SONUÇLARI:

1. Kongre kararları Osmanlı Hükümetine ve işgal güçlerine duyurulur,
2. Temsil kurulu uygulamaya geçerek hükümet gibi davranır. Atamalar yapar bu yönüyle devrimci özellik gösterir,
3. Temsil Heyetinin ilk yayın organı olan İRADE-İ MİLLİYE gazetesi çıkarılarak kurtuluş savaşının tanıtımı yapılır,
4. Ali Galip olayından dolayı İstanbul’la ilişkiler kesilir,
5. Manda ve himaye kesin olarak reddedildi.

ERZURUM KONGRESİ SİVAS KONGRESİ

*Amaç ve biçim bölgesel *Amaç ve biçim ulusal

*Doğu cemiyetleri birleştirildi *Tüm cemiyetler birleştirildi

*Manda ve himaye reddedildi *Manda ve himaye kesin reddedildi

*Delegeler doğu illerinden *Tüm yurttan 3’er delege

*Başkan Mustafa Kemal *Başkan Mustafa Kemal

*Kararlar ulusal *Kararlar ulusal

Misak-ı Milli, (Türkiye Türkçesi: Milli yemin ya da Ulusal ant) Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosu olan altı maddelik bildirinin adıdır. İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oybirliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat'ta kamuoyuna açıklanmıştır. Bildiri, Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış antlaşmasında Türkiye'nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içerir. Bildiri mecliste "Ahd-ı Milli Beyannamesi" adıyla kabul edilmiş, ancak daha sonra "Misakımilli" olarak anılmıştır. Her iki deyim Ulusal Yemin anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları, bazı ayrıntılar hariç, Misak-ı milli ilkeleri doğrultusunda oluşmuştur.
 

Misak-ı Milli Kararları

Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde saptanıp olgunlaştırılan ilkeler doğrultusunda 28 Ocak 1920'de son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin gizli oturumunda oybirliği ile kabul edilen ve Türkiye'nin kabul edebileceği barış koşullarını açıklayan 6 maddelik bildiridir. Misak-ı Milli temelde Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşının bir programı niteliğindedir.

6 maddelik Misak-ı Milli Kararları özetle şu şekildedir:

  • Arap kökenli halkın oturduğu ve Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgali altında bulunan bölgelerin geleceği, halkın serbest oyuyla belirlenecektir; mütareke sınırları içinde Osmanlı-İslam çoğunluğun yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.
     
  • İlk serbest kaldıkları zamanda kendi istekleriyle anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum illerinde gerekirse yeniden halkoylaması yapılabilecektir.
     
  • Batı Trakya'nın hukuksal durumu da, halkın tam bir özgürlük içinde verecekleri oylarla saptanmalıdır.
     
  • İstanbul ve Marmara Denizi'nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulacak, Boğazların ticaret gemilerine açık tutulması, ilgili devletlerin aralarındaki antlaşmalarla sağlanacaktır.
     
  • Antlaşmalarla belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuku, komşu ülkelerdeki müslüman halkların aynı haklardan yararlanmaları koşuluyla güvence altında olacaktır.
     
  • Türkiye'nin siyasal, adli, mali tam bağımsızlığı kabul edilecektir; bu konularda hiçbir kayıt ve kısıtlama getirilemez.
İSTANBUL'UN iŞGALİ 
 


      Mondros Ateşkesinden sonra 13 Kasım 1918'de İstanbul'a giren İtilaf Devletlerinin kuvvetleri İstanbul'da bulunmakta idiler. Padişah Hükümeti'nin her hareketini yakından takip ediyorlardı. Bilhassa Mebuslar Meclisi'nin müzakereleriyle alakadardılar. İstanbul Hükümeti'nin Anadolu ile birleşmesi, Türk toprakları üzerindeki isteklerine engel olabilirdi. Bu sebeple, İstanbul Hükümeti üzerine baskı yaparak bu birleşmeğe engel olmağa çalıştılar. Fakat Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin Misakı Milli'yi kabulü, İtilaf Devletleri'ni korkuttu. Bunun üzerine Paris'teki "Yüksek Meclis" İstanbul'un işgalini ve milliyetçi Türk milletvekillerinin tutuklanmasını kararlaştırdı.

      İngilizler 9 Mart'ta vatanseverlerin toplanmakta olduğu Türk Ocağı merkezini bastılar. 15 Mart günü de İstanbul'daki İtilaf Kuvvetleri Kumandanı yüz elli Türk aydınını tutuklattı.

      İşgal günü ise Mebuslar Meclisi'ne giren bir İngiliz müfrezesi de bazı milliyetçi milletvekillerini tutukladı. Bir kısım milletvekilleri Anadolu'ya kaçtılar. Bu suretle Osmanlı İmparatorluğunun son Mebuslar Meclisi kapatılmış oldu.

      Mustafa Kemal, Mebuslar Meclisi'nin kapatıldığı haberini alınca, bütün milletvekillerini ve İstanbul'daki yakın arkadaşlarını yanına davet etti.

      İşgal Ordusu Kumandanı İngiliz Generali Vilson'un yayınladığı bildiride: İstanbul'da örfi idare ilan olunduğu, emirlere aykırı veya düzeni bozacak bir harekete girişenlerin Divanı Harb tarafından muhakeme edilerek idam edileceği bildiriliyordu. Ayrıca beyannameye "işgal geçicidir" kaydı konulmuş, fakat işgal süresi tayin edilmemişti. Yine bu bildiride, Kuvayı Milliye'nin birtakım İttihatçı ve soygunculardan ibaret olduğu da yazılı idi.

      İstanbul'un işgalini Manastırlı Hamdi Efendi adında gayretli ve vatansever bir telgraf memuru Mustafa Kemal'e haber verdi.

      Mustafa Kemal, işgal olayı üzerine İstanbul'daki İtilaf Devletleri'nin temsilcilerine, tarafsız bütün devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına protesto telgrafları yolladı. Bu telgraflarda:

      Türk Milletinin siyasi hakimiyet ve hürriyetine indirilen bu darbenin, yirminci asır medeniyet ve insaniyetinin mukaddes saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan hisleri gibi bugünün insan cemiyetlerinde esas olan bütün umdelere ve bu umdeleri vücuda getiren insanlığın umumi vicdanına aykırı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyordu:

      Biz hakkımızı ve istiklalimizi korumak için girdiğimiz kavganın kutsallığına ve hiç bir kuvvetin bir milleti yaşamak hakkından mahrum edemeyeceğine inanmış bulunuyoruz.

      İstanbul'un işgali olayından doğacak büyük mesuliyete son bir defa olarak dünyanın dikkat nazarını çekeriz. Davamız haklılığı ve kutsallığı bugünlerde, Tanrı'dan sonra en büyük yardımcımızdır.

      İşgalden sonra Salih Paşa Kabinesi düştü. Yerine tekrar Ferit Paşa Kabinesi geçti. Fakat artık ne Padişah, ne de hükümetinden, milletin kurtuluş davasında herhangi bir yardım beklenemezdi. Çünkü bütün maddi ve manevi gücünü kaybetmişti. Hatta bağımsız bir Osmanlı Devleti'nden dahi söz edilemezdi. Osmanlı Devleti'nin yedi yüz yıllık hayat ve egemenliği İstanbul'un işgaliyle sona ermiş bulunuyordu.

SEVR ANTLAŞMASI
 


      İtilâf Devletleri, savaştan sonra yenilmiş devletlerle ayrı ayrı barış - antlaşmaları yapmışlardı. Osmanlı Devleti ile hemen barış yapmağa yanaşmıyorlardı. Hazırlayacakları barış şartlarını Osmanlı Hükümetine kabul ettireceklerinden emin bulunuyorlardı. Fakat mütarekeden sonra, aradan geçen iki sene içinde, Millî Kurtuluş hareketi başlamış, Ankara' da yeni bir Türk Hükümeti kurulmuştu.

      Bu sırada İtilâf Devletleri San-Remo Konferansında Osmanlı Devletine teklif edecekleri barış şartlarını hazırladılar. 22 Nisan 1920'de Osmanlı Hükümetini Paris'te toplanacak barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski Sadrazam Tevfik Paşa'nın başkanlığında bir heyeti Paris'e gönderdi. 30 Nisan günü ise Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kurulduğunu bütün devletlerini dışişleri bakanlıklarına bildirdi. Bu suretle, İstanbul Hükümetine kabul ettirecekleri barış şartlarını Türk Milletinin ve yeni hükümetin kabul etmeyeceğini bildirmek istemişti.

      Paris'e gelen Tevfik Paşa'ya barış şart1arı bi1diri1diği zaman: "Barış şartları bağımsız bir devlet kavramı ile bağdaşamaz!" diyerek görüşmelere girmedi. Esasen İtilâf Devletleri arasında da bir birlik yoktu.

      Fransa Güney Cephesinde Ankara Hükümeti ile mütareke yapmıştı. Müttefikler arasındaki bu anlaşmazlık barış görüşmelerini uzattı. İtilâf Devletleri, barış şartlarını diplomasî yoluy1e kabul ettirmeyeceklerini anlayınca, Yunanlıların Anadolu içlerine doğru ilerlemelerine izin verdiler. Bir taraftan da İngilizler Mudanya ve Bandırma'ya asker çıkardılar.

      Tevfik Paşa'nın barış görüşmelerini terk ederek geriye dönmesi üzerine İstanbul Hükümeti, Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet gönderdi. Hadi Paşa, Filozof Rıza Tevfik, Bern Sefiri Reşat Halis'ten meydana gelen bu heyet Paris'e giderek, Osmanlı Devleti için ebedî bir leke olan Sevr Antlaşmasını imzaladı (10 Ağustos 1920)

      Büyük Millet Meçlisi Hükümeti bu antlaşmayı tanımadı. Meclis "Misak-ı Millî"ye yemin ederek, Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini dünyaya ilân etti. Bu münasebetle Musta.fa Kemal, İdamımıza hükmeden düşmanlarımıza, karşı daha. azimkârane ve daha kuvvetli mukavemet çarelerini düşünmek gerektiğini söyleyerek, bu antlaşmayı tanımadığını belirtti.


I. Sevr Antlaşmasının önemli maddeleri :

      a) Trakya'da Midye doğusunda Podima denilen yerin yedi kilometre kuzey-doğusunda bir noktadan Marmara kıyılarında Kalitarya -Selimpaşanın bir kilometre güney-doğusuna kadar uzanan bir çizginin batısında kalan kısım Yunanistan'a bırakılacaktır.

      b) Fransa'ya: Osmanlı Devleti Suriye'yi Fransa'ya terk ediyordu. Sınır Mardin, Urfa ve Cebetibereket'in kuzeyinden geçecektir.

      c) İngiltere'ye: Arabistan ve Mezopotamya (Musul dahil) İngiltere'ye bırakılacaktır.


II. Siyasî hükümler :

      a) İstanbul: Azınlıkların haklarını gözettiği müddetçe İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalacak, aksi takdirde Türklerden alınacaktır.

      b) Boğazlar: Savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak, "Boğazlar Komisyonu" adını taşıyan bir komisyonun idaresine bırakılacaktır. Türkiye'nin bu komisyonda üyesi bulunmayacak, komisyonun ayrı bayrağı, ayri bütçesi olacaktır.

      c) Kürdistan: Doğudaki Kürtler, ayrı bir devlet kurmak isterlerse, Türkiye buna müsaade edecektir. ,

      d) Ermenistan: Doğu Anadolu -illerinin bir kısmında hür ve bağımsız bir Ermenistan kurulacaktır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması, Birleşik Amerika Devletleri Cumhurbaşkanı Vilson'un hakemliğine bırakılacaktır.

      e) İzmir: Türk egemenliğinde kalacak, fakat Osmanlı Devleti egemenlik haklarını Yunanistan'a bırakacaktır.


Türk Kurtuluş Savaşı
 

 

KURTULUŞ SAVAŞI ( 1919-1922) Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; Osmanlı Devleti ’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ DURUM: Osmanlı Devleti ’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu. Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi. Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi. Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Daha sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale başladılar. Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler, sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir almamışlardır. Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu. MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.

Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır


 
nferansı'nda; Fransa’ya bırakmıştır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol